Türkiye’nin özgün ürün konseptleri
Türkiye’nin özgün ürün konseptleri ve pazarlama sistemiyle dünyada bir marka olduğunu belirten İstanbul Kuyumcular Odası Başkan Vekili Turhan Gürdal, “Pazarlama yaptığımız ülkelerin çoğunda Türk malının yeri çok ayrı, ısrarla Türk malını arıyorlar. Ama, biz, bu stratejik konumumuzun farkında olmadan, birbirimizle yaptığımız fiyat rekabeti ile hem karlılığımızı aşağıya çekiyor, hem de en ufak bir zorlukta sıkıntıya düşüyoruz.” dedi.
İKO, mesleki sorunların kamuoyunda dile getirilmesi/çözümünde nasıl bir yere sahip?
Hizmet alanı İstanbul olmasına rağmen İKO, tüm Türkiye’yi takip eden, sorunlarıyla yakından ilgilenen, kamuoyu oluşturan, dolayısıyla tüm kuyumcularımızın, kuyumcu oda ve derneklerimizin beklentileri ve sorunlarını giderme ve çözme noktasında öncü bir meslek örgütü haline geldi. Sektörümüzün güncel ve biriken sorunlarının çözümünde kamu kurumları ve bakanlıklara ulaşabilecek imkanlarımız var. Biz de İKO’nun kamuoyundaki bilinirliği ve devlet nezdindeki konumunu kullanarak meslektaşlarımız için gerekli olan tüm adımları atıyoruz.
İki dönemdir sektörün temsil kurumları ve meslektaşlarınızla iletişiminizde nasıl bir yol izliyorsunuz?
Alaattin Kameroğlu Başkan döneminde de iki dönem görevde bulundum. Ayrıca, geçmişte Mücevher İhracatçıları Birliği Yönetimi’nde de yer aldım. Bu süreçte meslektaşlarımızın en ince noktasına kadar tüm sorunlarıyla ilgilenerek elimden geleni yapmaya çalıştım. Yönetimleri bir bütün olarak düşündüğümüzde arkadaşlarla hem fikir olduğumuz konularda ilerleyerek yol alıyoruz. Ancak, hiçbir zaman bir maestro, tek başına orkestra olamaz. Bir orkestra da maestrosuz hiçbir işe yaramaz. Hep bu mantıkla hareket ederek görev aldığım yönetimdeki hem başkanlarım, hem de arkadaşlarımızla konuları paylaşarak ilerlemeyi seçtim.
Bugün sektörün çözmesi ve aşması gereken en önemli sorunları neler?
9 yaşında çırak olarak işe başladım. 51 yıldır sektörün üretim, ihracat ve ithalat ve pazarlamasında aktif olarak ticari hayatımı sürdürüyorum. Türk markasını dünyada bir noktaya kadar getirdik; ama maalesef bunun üstüne taşıyamıyoruz. Dünya pazarında ülke olarak rakiplerimizle değil, birbirimizle çok ciddi rekabet ediyoruz. Fiyat rekabeti, hem üreticilerimiz, hem de toptancılarımızı aşağıya çekiyor. Türkiye, başlı başına ürünleriyle ve pazarlama sistemiyle bir markadır. Ama, biz bu markanın değerini bilmeyerek kendimizi diğer ülkelerin hep altında sanıyoruz. Oysa en yakın rakibimiz; İtalya, Hindistan, Malezya vs. İtalyan ürününün hem şekli, hem de tarzı bizimkinden farklıdır. Türk ürünleri ise bize has bir tarza sahip, pazarlama şeklimiz de ayrıdır. Bugün, 3-4 gün içerisinde müşterilerin talep ettiği modelin prototipini çok rahat bir şekilde üretip önüne koyabiliriz. Diğer ülkelerde böyle bir teslimat süresi yoktur. Ülkemizde alıcıları kırmamak amacıyla müşterilerimizin memnuniyetini elimizden geldiğince sağlamaya çalışıyoruz. Oysa diğer ülkeler, dik durarak, hem sektörlerini, hem de firmalarını daha yukarıya taşıdılar. Biz ise kendi aramızdaki fiyat rekabeti ile bir yerlere geleceğimizi zannettik; ama bu süreçte sadece birbirimize zarar verdik. Oysa pazarladığımız ülkelerin çoğunda Türk malının yeri çok ayrı, ısrarla Türk malını arıyorlar. Çünkü, bizden aldığı modelleri İtalya’da bulamıyorlar. Bizim yerimiz çok kıymetlidir. Ancak, biz dünyadaki stratejik konumumuzun farkında olmadan birbirimizle yaptığımız rekabetlerle maalesef karlılığımızı aşağı çekiyoruz, en ufak bir zorlukta da hemen zarara uğrayabiliyoruz.
Bu konuda çözüm nedir, sektör nasıl bir yol izlemelidir?
Örneğin; İtalyan, bir ürün yapıyor ve ona 5,5 dolar fiyat biçiyor. 5 dolar olmaz mı derseniz kurtarır yanı varsa veriyor. Ama, kesinlikle 4 dolara inmiyor. Biz ise ürüne 5,5 dolar fiyat biçiyoruz. Alıcının ‘4 dolar olursa alırım’ teklifini hemen kabul ediyoruz. Aslında, müşteri, 5 dolar desek de alacaktır. Dünyada alternatifsiz bir noktadayız; ama bunun bilincinde değiliz. Burada Ali yapınca Veli de Hasan da yapıyor. Alıcılar da bizi birbirimize vurdurarak dip fiyattan ürünleri alıyor. Dönüp geriye baktığımızda maalesef para kazanamaz duruma geldiğimizi görüyoruz. Böyle olunca da altın ithalatına kota gibi en ufak sıkıntılarda atölyelerde ciddi sıkışma ve zararlar başlıyor. Bu yapıyla hiçbir toleransımız yok. Yılın 52 haftasında devamlı çalışıyor olmamız lazım ki sistemimiz yürüsün. Çok cüzi karlarla çalıştığımız için atölye, iki hafta durduğunda 1,5 ayımızı götürüyor. Kıymetli meslektaşlarımıza pazarlama konusunda biraz daha dik durabilme çağrısında bulunmak istiyorum. Kıymetimizi bilmeliyiz ve bunu müşterilerimize hissettirmeliyiz. Çok sığ sularda yüzüp boğulmaya çalışmayalım. Daha derin sulara çıkalım, daha büyük işler yapalım.
Altın Esaslı Muhasabe Sistemi, önümüzdeki süreçte hayata geçebilecek mi?
Altın Muhasebesi, bizim için olmazsa olmaz. Bu konuyu bugüne kadar Bakanlıklardan ilgili kurumlara kadar tüm platformlarda dile getirdik. Mevcut enflasyon muhasebesi ile kuyumcuların pratikte yaşadıkları zorlukları kabul ediyorlar. Altın Muhasebesi’nin olması gerektiğine inanıyorlar; ancak bunu sisteme oturtmanın kendileri açısından çok zor olduğunu söylüyorlar. Umarım ki bir çözüm bulunacaktır. Çünkü, Türkiye’deki enflasyonist sistemin içerisinde kuyumculuk sektörü, maalesef bu konuda ciddi zarar görüyor. Mevcut düzenleme, sektörün gelişmesi, kurumsallaşması ve markalaşmasının önünde büyük bir engel. Altın Muhasebesi yeniden getirilirse kayıt altına giren firmaların çok ciddi şekilde yükseleceğini göreceğiz. Biz, özellikle sektör daha çok kayıt altına girsin düşüncesiyle Altın Muhasebesi’nin çıkmasını istiyoruz. Sahada yaşadığımız sorunu bir örnekle açıklama istersek 10 bilezik modelini elime alıp 6 ay sonra bunun satışını yaptığımızda zaman aradaki çıkan farktan, ödenecek vergi ve vergiden sonra elimde kalan para ile aynı 10 bileziğin; ancak 6’sını alabiliyorum. Bu nedenle firmalar, böyle bir yükü kaldıramayabiliyor ve kayıt dışı işlemlere yönelebiliyorlar. Altın Muhasebesi ile vergi oranı makul bir çerçeveye gelirse tüm işleyiş kayıt altına girecektir. Bu gelişmeden hem vatandaş, hem esnaf, hem de devletimiz memnun kalacaktır.
Sektörün finansal sorunlarını çözmek ve hurda altın dönüşlerini hızlandırmak amacıyla projelendirdiğiniz Altınbank, hayata geçecek mi?
Altınbank, çok önemli bir projedir. Bu projeyle ilgili tarafımızdan bir çalışma yapıldı. Çalışmanın sonucunda kurulacak bankanın sektörümüze altın temini ve kredilendirme sisteminde çok destek olacağına inanıyoruz. Altınbank projesine tüm sektör paydaşlarının destek vererek Türk kuyumculuğunu dünyada daha iyi yerlere taşıyacağına inanıyorum. Bankayla finansal açıdan daha güçlü olacağız, yurt dışından bulduğumuz kredileri burada daha rahat değerlendireceğiz. Esnafın altın kredisiyle ilgili sıkıntılarını daha rahat çözeceğiz.
Altın ithalatına getirilen kota, özellikle ihracat ayağında sektörü nasıl etkiliyor?
Kota, çok mantıklı gelmiyor. Altın kotasının olumsuz etkilerini seçim öncesinde yaşadık. Hükümet yetkilileri, belki haklı olarak bu tür konularda bizim açımızdan sıkıntılı kararlar alabiliyor. Ancak, Ankara’daki karar mekanizmasının bu kararları almadan önce İKO gibi sektörün temsil kurumlarıyla istişare etmesinde büyük fayda görüyoruz. Çünkü, kararı kendi içlerinde bürokratik olarak alıyorlar. Sonrasında bir de bakıyorlar ki sorun farklı bir boyuta ulaşmış. Finalde, formül bulmakta zorlanıyoruz ve zaman kaybediyoruz. Dolayısıyla herkes, gereksiz yere meşgul oluyor. Merkez Bankası’nda yaptığımız toplantı sonucunda ihracatçı firmalarımızın sadece iki kamu bankasından hammadde temini çözümü, olumlu bir adım olsa da sahadaki hammadde sıkışıklığını açması zor gözüküyor. Çünkü, bankalardan alınacak onay, zaman kaybına neden olacak ve yığılmalarla ayrı bir problem oluşacak. Böyle uygulama varsa tüm bankalara bu hakkın verilmesi gerekiyor. Bankalarda işleyiş bizim açımızdan hızlanır, rahatlar. Biz de dünya piyasalarından yüksek fiyatları müşterilerimize nasıl anlatacağız stresini yaşamadan işimize odaklanırız.
Sektöre nitelikli elemanlar kazandırmak amacıyla başlattığınız kurslara ilgi nasıl?
Sektörümüz, birçok alanda nitelikli eleman sıkıntısı yaşıyor. Oda olarak pandemi sürecinde bünyemizde İKO Mücevher Akademisi’ni hayata geçirerek usta öğreticilerimiz ve uzmanlarımız aracılığıyla sektör mensuplarına ve vatandaşlarımıza Matrix Gold’tan pazarlama ve satış eğitimine, sadekarlıktan mıhlamaya, sıcak ve soğuk mineye kadar birçok farklı branşta eğitimler veriyoruz. Dersliklerimizde verdiğimiz bu eğitimlerle hem sektörümüzü geleceğe taşıyor, hem de işletmelerimize nitelikle elemanlar konusunda destek oluyoruz. İKO bünyesinde pırlanta, renkli taşlar ve mücevhere uluslar arası sertifikasyon hizmeti veren GLT Laboratuvarı’nın Akademi dersliklerinde de pırlanta eğitimlerimiz sürüyor.
Hizmetleriniz ile ilgili sektör mensuplarına bir çağrınız olacak mı?
Çemberlitaş’taki merkez bina ve Kuyumcukent Ofisimiz ile meslektaşlarımız için hizmet odaklı olarak çalışmaya devam ediyoruz. Kapalıçarşı bölgesindeki atölyeler, zaten başlı başına bir ciddi rakam oluşturuyor. Ayrıca, Kuyumcukent bölgesinde böyle bir potansiyel var. Sektörümüzün kümelendiği bu iki merkezde üye işlemlerinden ithalat-ihracatta expertiz hizmetlerine, ayar hizmetinden sertifikasyona, farklı mesleki kurslarından yayınlara kadar birçok alanda hizmet veriyoruz. Meslektaşlarımızdan ricamız; hizmetlerini bizden alarak Oda’larına sahip çıkmalarıdır. Sizlerin de büyük desteğiyle hizmet birimlerimizi büyüterek daha hızlı ve verimli çalışmalar yapmayı hedefliyoruz.
GLT Anadolu Pırlanta Seminerleri yeniden başlayacak mı?
GLT Laboratuvarımız ile bugüne kadar 15’e yakın ilde yaptığımız Pırlanta Seminerleri çok verimli geçti. Sektörün pırlanta ile ilgili bilgilendirilerek böylece daha bilinçli bir pazarlama yapması gerektiğine inanarak bu eğitimleri başlattık ve illerimizden gelen talepten de çok memnunuz. Yaz döneminde ara verdik, Ekim ayı ile birlikte Pırlanta Seminerlerimiz Anadolu’da artarak devam edecek.