Banner-Sterilisa
iko-store
Sabahattin Ali’nin Sadelik felsefesini tasarımlarında yaşatıyor

Türk edebiyatının ünlü yazarlarından Sabahattin Ali’nin torunu, sadekar/tasarımcı İdil Laslo, “Temel felsefem; üretim yerine el yapımı. Sanırım bu felsefe, sade; ama yoğun işçilik kısmı Sabahattin Ali’den ve eserlerinden etkilendi. İşlerimde aynen onun cümlelerindeki gibi fazlalıklardan arındırarak anlatmak istediğimi karşıya aktarmaya çalışıyorum.” dedi.

 

Kuyumculuk işine girmenizi sevk eden, hızlandıran etmenler neler oldu?
Annem müzisyen, dedem yazar, babamın elinden her iş gelir, resim yapar, dikiş diker, marangozluktan tesisata her şeyi kendisi yapardı. Babaannem terziydi. El becerim hep vardı bir şeyler yapmak istiyordum; ama ne olduğunu ise hiç bilmiyordum. 4 yaşında piyanoya başladım, 11-12 yaşında makina dikişi dikmeyi öğrendim, resim yaptım, örgü ördüm vb. Hatta lise yıllarımda bir heves takı yapmışlığım dahi var; ama hep yarım kalan heveslerdi bunlar, elimi attığım işleri beceriyordum sonra sıkılıp bırakıyordum, bir arayış vardı; ama ne olduğunu ben de bilemiyordum. Kurumsalda çalışırken kuyumculuk kurslarına da gittim, eve tezgahımı ve tüm malzemelerimi aldım; ama yaklaşık 15 yıl elimi bile sürmedim, ta ki doğru zaman gelene kadar. Kendimi kurumsal hayat dünyasına ait hissetmiyordum, o noktaya geldiğimde doğru karşılaşmalar, doğru yönlendirmeler oldu, kapılar açıldı ve yollar beni ustamın yanına bir arkadaşımın vasıtasıyla çıkardı.  Zaten ellerimle bir şeyler yapmak istiyordum; ancak mimar kuzenim Tülin Hadi, bana sürekli “Senin ellerinde akıl var. O aklı kullan” diyerek beni bu yolda çok cesaretlendirdi. Böyle böyle kuyumculuk işine bir anda girdim ve devamı geldi. Demek ki doğru zaman ve doğru yermiş ve doğru kişi ustam olmuş bana el vermiş.

 

Sanatçı bir aileden gelmeniz size bir faydası oldu mu?
Elbette; ama içinizde görünmeyeni gören göz, olan bitene merak, farkınızı ve özgünlüğünüzü ortaya koyabilecek yetenek ve çalışma azmi yoksa zaten pek bir şey olamıyor. Tasarım günümüzde içi boşaltılmış bir kelime ve bu kelimenin içini doldurmak benim için önemli. Yaptığım işi dışarıya sunmadan önce en ağır eleştirileri kendi kendime yaparım, işin bir takı- mücevher olmasından öte iyi bir iş olması da önemli, bu ailemden de gelen bir işine saygı meselesi aslında. Kendi özgün dilimi oluşturmak için epey acı çektim, hala da çekiyorum. Farklı olanı,  başkalarının göremediğini görüp bunu işlerimde ortaya çıkarmaya uğraşıyorum. Bu da aileden gelen bir detaycılık, doğru işi yapma isteği, ilmek ilmek düşünmek, ve mükemmele yakın işi çıkarmak kültüründen geliyor. Üretim ise ayrı bir boyut ben ellerimle iş yapmayı sevdiğim için kendim tek tek elde yapıyorum.

 

Bu işi öğrenmeye başladıktan sonra mücevher tasarımı ve kuyumculuğa bakışınız değişti mi?
İnsanların mücevherleriyle kurdukları ilişkinin ne kadar sembolik ve anlam yüklü olduğunu kavradım. Mücevher- takı insanın kişiliğiyle özdeşleşen bir dışa vurum aksesuarı çünkü. Tasarımın da zamanın ruhuna, trendlere uyumlu olması anahtar; ama esas konunun özgünlük, tasarım dilinin oluşması ve tasarımın bir mesajı olması gerektiğini de bu süreçte anladım. Kuyumculuğu eskiden çok gizemli bulurdum, hala da öyle buluyorum bir metali ham halinden alıp şekillendirebilmek bana büyülü geliyor. Kuyumculuk, ateşle yapılıyor, ateşin işin içine girmesi bu işte azimle devam etmemi sağladı.

 

Tasarım ve sadekarlık dışında ustalarınızdan neler öğrendiniz?
Bazen bırakmanız gerekiyor, bana ustam yeri geldiğinde “tamam çok uğraşıyorsun bırak artık bundan sonrasını” der. Mükemmeli arayayım derken bazen işi bozmaya kadar gidiyor insan, o noktada durmak lazım, sanırım onu öğrendim artık. Ustamdan bu işin ticari boyutlarını ve püf noktalarını da öğrendim elbette, pek çok farklı zanaatkara da beni o tanıttı.

 

Ünlü yazarımız Sabahattin Ali’nin torunu olmanızın tarzınıza bir etkisi oldu mu?
Gelenekselle çağdaş arasında duran, mekanik ve kinetik öğeleri kullanan, sade, ve yoğun işçilikli bir tarzım var. İşlerimin hareketli, özgün ve eğlenceli özellikleriyle karşılaşıldığında bir sürpriz, merak ve neşe duygusunu uyandırmayı amaçlıyorum. Temel felsefem ise “üretim” yerine “el yapımı.” Sanırım bu felsefe, sade; ama yoğun işçilik kısmı Sabahattin Ali’den ve eserlerinden etkilendi. Ben de işlerimde aynen onun cümlelerindeki gibi fazlalıklardan arındırarak anlatmak istediğimi karşıya aktarmaya çalışıyorum.

 

Mücevherdeki trendler hakkında neler söylemek istersiniz?
Trendleri takip ediyorum; ama ben gene de bildiğimi okuyorum diyebiliriz. Örneğin; renkli taşlarla işlerimi renklendiriyorum, mıhlamalarda farklılıklara gidiyorum, daha fazla kalem işi kullanıyorum; ama kalkıp da Barbie trendini takip etmiyorum. Çünkü, benim tarzıma uygun değil ve herkese ulaşma hedefim yok. Kısacası; tarzımı trendlere uyumlayarak devam ediyorum.

 

Gelecek hedefleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Idiliusjewelry adı altında yavaş ve elde üretim mottosu olan zanaat temelli  bağımsız bir çağdaş mücevher markam var. Birden çok mini kapsül koleksiyonum var en kapsamlı koleksiyonum ise My Primavera Garden. Botticelli’nin Primavera tablosundan esinlenen koleksiyon, pandemi sırasında doğdu ve büyümeye devam ediyor. İçinde farklı alt koleksiyonları ve kapsül koleksiyonları da barındırıyor. Hedeflerim ve hayallerim sınırsız, yurt dışında ve yurt içinde sergi ve fuarlarda yer alma projelerim var. Aynı anda iki, üç farklı koleksiyon için çalışıyorum. Zamanla nerelere erişebileceğimi göreceğiz.